21 Temmuz 2013
Bir dönem Siirt Devlet Hastanesi'nde görev yapan psikiyatr Murat Yalçın'ın geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesiyle yapmış olduğu ama orada yayımlanmayan röportajı kendisinden aldığımız müsadeyle SiirttenÖte okurlarıyla paylaşıyoruz.
Sayın Murat Yalçın Siirt’te ilköğretim öğrencisi kız öğrencilere tecavüz eden müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu’nun Yargıtay’da onanan cezasında indirim yapıldığı ortaya çıktı. Kuzu, “iyi hal” ve “iki öğrencinin psikolojilerinin etkilenmediği” gerekçesiyle daha az cezaya çarptırıldı. Türkiye’yi sarsan bu olayla birlikte son birkaç haftada Midyat ve Siirt’teki tecavüz vakalarından hareketle;
Siirt te görev yaptığınız sırada mağdur üç kız çocuğu ile görüşme nedeniniz neydi?
Siirt Devlet Hastenesinde çalıştığım 2010-2011 yıllarında ilde çocuk psikiyatristi yoktu şuan varmı bilmiyorum. Adli tıp görevlisinin olmadığı anlarda adli muayene için getirilen kişiler hastanede erişkin psikiyatrı olan bizler tarafından görülüyordu. O dönemde 2 psikiyatr idik. Getirilen 5 kişiden 3 ünü ben diğer ikisini diğer psikiyatr arkadaşım tarafından görülmüştü.
Çocuklarda neler gözlemlediniz? Üç çocukta hangi ortak ve farklı sonuçlar vardı?
Adli Görüşmeler maalesef özel koşullarda olmayıp poliklinik hizmeti sırasında veriyorduk. Rutin poliklinik yoğunluğunun içinde olay öncesi hakkında hiç bir bilgimiz yokken görüşme aldık. Buda yeterli zaman ve uygun zaman konusunda zora soktu bizi. İki kardeşten büyük olanda anlamdırmaya çalışma suçluluk duygusu korku ve şaşkınlık duyguları hakim idi. Küçük olan kardeş daha sessiz konuşmaya isteksiz ve de olup bitenleri anlamlandırmama durumundaydı. Genel anlamda akut stres bozukluğu belirtileri gözlemlediğimi büyük kardeşin depresif duygudurumunda olduğunu hatırlıyorum. Uzun bir dönem görüşmenin etkisinden çıkamamıştım. Sanırım unutmaya çalışmış belleğim net hatırlayamıyorum.
Tecavüz özellikle çocuklarda ne tür travmalara neden oluyor?
Cinsel istismar, psiko-sosyal gelişimini tamamlamamış ve yaşı küçük olan bir çocuğun erişkin tarafından cinsel doyum için kullanılması durumudur ki, süreğen etkilere yol açabilen ağır bir psikolojik travmadır
Psikolojik travmaların temel özelliği yaşamın sürekliliği ve düzeni olduğuna inancın kaybına yol açmasıdır. Yaşama güvenle bağlanmamız ancak süreklilik ve düzene olan inançla mümkündür.
Doğumla başlayan ve ölüme kadar olan yaşamsal serüvende öykümüzü yazarız. Öykü travmatik bir olayla ciddi bir tehdide uğradığında yaşamın akışı durur. Hikaye burada donar, bölünür, yolu değişir veya yol bulamaz. Artık, hiçbir şey eskisi gibi değildir.
Öyküsünün çok başında olan bir çocuk için yaşanılan travmanın o öyküye şekil verme gücü daha çok olabilmektedir.
Travmaya maruz kalınma yaşı,şekli, süresi ,failin yakınlığı, ailesel-sosyal destek ve kendi başedebilirliği gibi birçok faktör travmanın yaratacağı etkilerin seyirini belirlemektedir.
Çocuğun psikolojik dünyasında ilk zamanlarda; itaat etmek, kendini suçlu hissetmek, cezalandırılma korkusu,olup biteni anlamdırmama,oyun sanma, ilgi veya sevilme diye algılama gibi geniş ve karmaşık duygu ve tutum ile seyreder. Daha uzun sürede ise güvenle bağlanmada sorunlar,ilişkilerde sınır koyamama,cinsel işlev bozuklukları, emosyonel etkiler, depresif duygudurum, anksiyete, davranışsal etkiler ve kişilik gelişimine etkileri oluşabilmektedir.
Çocuk çağında yaşanılan travma unutulabilinir,bir dönem sonra tekrar açığa çıkabilir veya bellekte travmatik anıların süreğen taciziyle de seyredebilir.
Kuzu’nun ceza indirimi, dün tutuklanan ancak geçtiğimiz hafta tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan belediye başkan yardımcısı, Midyat’ta ilmihal öğrencisine tecavüz eden yurt müdür yardımcısı davasının ilk ikisinde çocuk için bir kez sosyolog getirilmesi, pedagog ve psikolog çağrılmaması v.b. örneklerde görülen hâkim ve savcıların yasaları zanlıların lehine takdir yetkilerini kullanmalarının nedenleri sizce nedir?
Travmatik sürece olay açığa çıktıktan sonrada çocuklar aile- toplum ve de adli kurumlarca da ikincil travmalara maruz bırakılıyor. Yaşama bağlanmakla ilgili temel güven duygusu zedelendilen kişiye birde sürekli yaşadıkları anlattırılmaya ve ispatlamaya çalıştırılır. Dolayısıyla tanık olanlar tarafından da cezalandırılır çocuk. Buda yetmez suçluymuş gibi kurumdan kuruma yetersiz destekle birçok travmatik olaylar dizgesine maruz bırakılır. Failinin yarattığı ruhsal hasara adli süreçlede oluşan ikincil ruhsal hasarlar eklenmektedir.
Sizinde bahsettiğiniz gibi pedagog-psikolog vb uzman kadro ile güvende olduğu ve ona yardım edileceğini hissettirilecek bir ortamın yaratılması oldukça önemlidir. Lakin çocuk yaşadıklarını anlamlandırmada zorluk çekerken otoriteyi temsil eden her bağın kullanacağı dil ve temas oldukça önemlidir. Cezalandırılma korkusu kötü bir şeye kendisinin yol açtığı vb düşünceler çocuğun yaşadıklarını saklamasına ve anlamlandırmada güçlük çekmesine ve de ruhsal sıkıntıların artmasına neden olur.
Otoriteyi temsil eden birçok kurum ve kişilerin, tanıklık ve müdahillik süreçlerinde travmanın ağır yüküyle yüzleşmeden kaçındıkları;susmak yok sayma gibi savunma düzeneklerini kullandığını gözlemleriz. Kaçış bazen öyle bir hal alır ki fütursuzca maruz kalan çocuğu suçlamaya kadar varabilmektedir. Otoriteyi temsil eden erk (ek ) lik bilinçli veya bilinç dışı olarak faille özdeşim kurarak olayı yok sayma susma ve faili kısmı olarakta koruma eğilimi sergileyebilmektedir. Lakin cezai indirim uygulamaları bunun sonucu olsa gerek.
Toplumsal cinsiyet şifrelerinde erk (ek) ilk baskın ve vazgeçilmez bir otoritedir. Sanırım bu nedenle erk (ek) lik travmatik süreci kendine tehdit olarakta algılalıyıp olayı istisnai olarak algılama ve kapatma eğilimi taşır.
Cezai uygulamada ruhsal bozukluk oluşma durumuna göre uygulanması hakkında ne dersiniz?
Ruhsal bozukluk aranarak ceza işlem uygulanması kişisel olarak katılmadığım bir durum lakin travmaya maruz kalanda ruhsal durum travmatik olayın kendisi kadar bireysel algılama düzeyi, başedebilme kapasitesi, destek sistemleri vb koşularda değişiklik gösterbilmektedir. Cezai uygulamanın bundan bağımsız caydırıcı özellikler taşımalı kanaatindeyim. Ruhsal muayenede o anki bulgular bozukluk oluşturma düzeyine bakılır. Ancak o an bozukluk yaratma düzeyinde olmayan bir çok etki uzun sürede kişinin yaşantısında ruhsal bütünlüğüne hasar verebildiğini bilmekteyiz. Örneğin borderline (sınırda) kişilik bozukluğu olan kişilerin büyük bir çoğunluğun öyküsünde cinsel travmatik olaya maruz kalma vardır. Maruz kalındığı zaman diliminde yapılacak muayenede bir ruhsal bozukluk ta saptanmama ihtimalide yüksektir.
Siirt’teki ikinci vakadaki zanlı, ilköğretim öğrencilerinin mağduriyetlerini protesto eylemlerine katılan, on çocuk babası ve saygın bir yönetici şahsiyet. Bu denli rahat ve pervasız oluşunun psikolojik ve sosyal nedenleri neler olabilir?
Üzücü olaylar dizgesi maalesef ciddi yaptırımlar ve önlemler olmadıkça yoğun şekilde devam edecektir. İstismar sorunu sadece bölgenin ve ülkemizin sorunu değil tüm dünyanın sorunu. Cinsel istismarcının belli bir tasarımı ve görülebilinir belirgin öncül işaretleri yok maalesef. Muayenesinde bulunmadığınız bir kişinin ruh durumuna dışardan yorum yapmak pek mümkün değildir. Bahsettiğiniz kişiyle ilgili şuan itibariyle yorum yapmak etik ve adli süreç itibariyle uygun olmaz. Genel anlamda istismarcıların dış görünüşünün ardında çekingen, kendine güveni ve saygısı olmayan bir kişilik yatar. Erişkinlerle ilişki kurmakta zorlanır bu kişiler. Başkalarının üstünde güç gösterilerine ihtiyaç duyduğu için kurbanlarını çocuklardan seçerler.
İstismarcının gerek cezai işlem riski görmemesi- tasarlamaması ile caydırıcılığın yetersiz olduğu gerekse de erk ( ek ) liğin toplumsal boyutta verdiği destekle fütursuzca ilkel dürtülerini doyuma yönelebilmektedirler.
Sosyal dokuda çocuğun korunmasız bırakılması riskler barındırıyor. Toplumun benzer durumlarda kapanık (muhafazakar) davranarak olayın üstünü örtmesi, maruz kalanı suçlaması vb birçok düzenek istismara uygun zeminler hazırlamaktadır.
Bölgede yaşayan bir psikiyatr olarak çatışmalı süreç , göçler ve yoksulluğun çocuğa güvenli ortam sunan aile düzeneğine zarar vermekte olduğu kanısındayım. Güvenli ortamdan yoksun çocuğun cinsel istismara uğrama riski daha yüksektir.
Bu tür davaların seyri, basına yansıyıp kamuoyunda ses getirdiğinde ancak mekanizmalar mağdur çocuk lehine işlemeye başlıyor, neden?
Maalesef otorite (aile-toplumsal veya kurumsal) olayı yok saymak veya içerde tutup kapatma eğilimi göstermektedir. Açığa çıkması ve kamuoyu oluşması otorite üzerinde duygusal baskı yaratmaktadır. Oluşan baskı otoriteyi yok sayma-susmak gibi düzenekleri kulanamaz hale getirip olayla yüzleştirmektedir. Ancak bunlara olayın istisna sınırlarında tutulması ve de faili en az ceza ile kurtarma tutumu görebilmekteyiz.
Mağdur çocukların sonraki hayatlarına sağlıklı devam etmelerinin koşulları başta devlet ve aileleri tarafından ne ölçüde sağlanıyor?
İstismara maruz kalmış çocuğun yaşama tekrar güvenle bağlanması sağlıklı bir yaşam için şarttır. Ülkemizde devletin bu bağlamda oluşturduğu birçok kurum ve çalışma ağları oluşturulduğunu görüyoruz. Ancak ne ölçüde sağlıklı temasın ve sürekliliğin oluşturulabildiğini bilmemekteyiz. Az sayıda personelle sevgiyle temasın sınırlı kaldığı mekanik koruma odaklı koşullar ruhsal açıdan pekte işlevsel olmaz. Aileler açısından da yeterli psiko-sosyal desteğin sağlanamadığını kanısındayım. Deneyimli uzmanlarla desteklenen mümkün oldukça aile düzeneği korunan veya kurumlarda aile temsilini oluşturulacak özdeşim (anne-baba) figürleri oluşturularak destek sunulmalıdır. Sevgiyle yeniden yaşama bağlanma yaraları onarır.
Karşılaştığınız tecavüz vakalarında en çok neleri görüp etkileniyorsunuz?
Tecavüzü çok ağır travmatik bir olaydır. Tanımlanırken de olaylar dizgesi sunulurken de basitleştirildiği kanısındayım. Lakin tecavüz izinsiz bir organa girmek değildir...bir yaşama girip benliği darmadağın etmektir. Tecavüz kasten bir ruhu öldürmektir. Yani bir öykünün cinayetidir kanımca....
Mesleki yaşantım süresince cinsel istismara maruz kalmış birçok danışanımın öykülerine tanıklık ettim. Tanıklığımda kişilerin yaşantısında cinsel istismarın etkilerinin nede çok ruhlarına sinmiş olduğunu görmek beni her defasında tekrardan hüzne boğmuştur. Etkilenmek insani bir durum ve de kaçınılmazdır. Mesleki korunma gerekliliği bu duygudan sıyrılmak gerekiyor. Bazen bu çok zor olsa da...
Medyanın cinsel istismarla ilgili tutumuna ne dersiniz?
Medyanın cinsel istismar olaylarına ilgili tavrını olayları ortaya çıkarma benzerlerinin olmasını önleme açısından çok değerli bulmaktayım. Ancak kimi medya kurumlarında cinsel istismar haberlerinin kendisinin istismar alanı oluşturduğu kanısındayım. Hemen her gün benzer haber dizgeleri pornografik sunumla toplumsal bilinç dışına mesajlar veriliyor. Bu durum psikopatolojisi olan kişilere örnek teşkil etme tehlikesi ve yaygınlaştırma riski de barındırmaktadır. Haberlerin bu kapsamda mutlak gözden geçirilerek istismar edilmeden kamu yararına işlevseliğini sürdürmesini önemli buluyorum.
|